11 Ekim 2008 Cumartesi

Öylesine Sözler...

Bedenen başka, ruhen başka yerde olmak çok koyuyor be üstat...

27 Eylül 2008 Cumartesi

Öylesine Sözler...

Öyle anlar oluyor ki gerçekten midemi bulandırıyor. Şu an olduğu gibi bir piçin resmini görmek bile yetiyor...

25 Eylül 2008 Perşembe

Zaman Öldüren

Yarım kalan bir hikayeden doğan başka şeyler var... Sindire sindire çıkacak ortaya...

6 Eylül 2008 Cumartesi

Hiç

Hiç iyidir...
Bazı zamanlar ''hiç'' yapmayacaksın.
O zaman hiçbir şey yapmamış olacaksın.
Hiçbir şey yapmayınca hiçbir şey olmayacak
Ve hiçbir şey olmayınca millet senin hiç olduğunu düşünecek...
Fakat sen bunların hiç olmadığını düşünerek sallamayacaksın onları
Ruhundaki uçurumda sallanacaksın...
Hiçliğe doğru...
Özgürlüğe doğru...

31 Ağustos 2008 Pazar

Öylesine Sözler...

İçime dökülen göz yaşlarını daha iyi hissedebiliyorum şimdi...
Ilık, karanlık ve saf...

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Öylesine Sözler...

İnsan özlüyor... Gerçekten özlüyor...

24 Ağustos 2008 Pazar

Tavsiye abla

Çok fazla kasmayın bir tarafınıza birşeyler olur...

22 Ağustos 2008 Cuma

Tavsiye abla

Tabularını yık ve enkazın altından çıkan sapsağlam bir sana merhaba de!

21 Ağustos 2008 Perşembe

Ayak...

Yaz mevsimi kışlık çoraplarımı giydim...
Ayağımda botlarım...
Kilometrelerce yürüdüm...
Senin için..

Yanına geldim...
Kapına...
İçeri geç dedin...
Ama ayakkabını çıkar...
Ayakkabımı çıkardım...
Ayaklarımın kokusunu ortaya çıkardım...

Sen beni evden çıkardın attın...
Muhtar mahalleden çıkardı attı...
Kaymakam ilçeden...
Vali ilden...
Cumhurbaşkanı ülkeden...
Avrupa Birliği kıtadan...
Birleşmiş Milletler dünyadan...

Uzayda da tanrı seslendi bana,
''Sen ne ayaksın? Bilmez misin akılsız başın cezasını ayaklar çeker? Yaz günü kışlık çorap ve bot giyilir mi? Hak mı bu insanlara!''
Birşey diyemedim...
Çünkü sen aklımı başımdan almıştın...
Ama ayaklarımı kokutuyordun...

Şimdi ben sana bir soru sormak istiyorum...
''Sen ne ayaksın? Bilmez misin akılsız başın cezasını ayaklar çeker? Aklımı niye alıyorsun? Hak mı bu bana!''

Ha?!?

Ne Nedir?

Özgürlük, özgür olduğunda tanımını yapamadığın, ancak özgür olmadığın zaman bu tanımı yapabildiğin bir olgudur...

Öylesine Sözler...

iyi ya da kötü
yaşam yaşamdır ve birşekilde devam ediyor
sen yaşamın elinden tutmazsan yaşamdan da birşey bekleyemezsin
Parasını vermezsen fahişe de seninle birlikte olmaz aynı böyle
yaşam ucuz bir fahişe değildir ama parayla satın alınamaz
emek ister.
Senin emeğini ister
vermediğin zaman vermez.
Aşık veysel'in toprağı gibidir...

Öylesine Sözler...

Öyle anlar vardır ki...
Öylece, bomboş olduğunuzu hissedersiniz.
Gözleriniz bir yere sabitlenmiştir ama bakmıyor, görmüyorsunuzdur
Ya da
Yanıbaşınızda herhangi biri size birşeyler söylerken onu duymuyorsunuzdur...
Boşluğun içinde çalışmayan saat gibisinizdir, öylece duran...

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Tavsiye abla

Herkesin hayatında bir güneş vardır. Ve biz o güneşe çeşitli anlamlar yükleriz. Sevgilimizi, annemizi, babamızı, kardeşlerimizi ya da dostlarımızı... Fakat kendimizi bu anlamlara öyle kaptırırız ki, kendi anlamımızı unuturuz.
Unutmayın! Güneş her zaman vardır. Doğar, en tepeye varır, batar. Her gün böyle oluyor ve olacak. Fakat ona kapılıp kendi ışıltınızı görmezden gelirseniz, işte o zaman siz batarsınız!

Öylesine Sözler...

Soğuk günler bedenimi donduruyor fakat hislerimin daha taze olmasını sağlıyor... İşte bundan dolayı kışı seviyorum... Kelimeleri titreterek benden almasını...

Biz

Hadi bir oyun oynayalım...
Sadece ruhlarımız olsun içinde...
Sen ve beni aşalım,
''Biz'' olalım...

Ne dersin...

17 Ağustos 2008 Pazar

Öylesine Sözler...

Zaman geçiyor... Geçiyor da bana mı geçiyor? Daha seninle çok işim var dünya :) Bekle ve gör... Zamanın bizim için bir önemi olmadığını anladığında sen de hak vereceksin...

Öylesine Sözler...

Gitmek lazım sanki...

15 Ağustos 2008 Cuma

Tavsiye abla

Gençleeeer!!!
Yumurta yedikten sonra asla ama asla osurmayın...

Tavsiye abla

Yeteri kadar alkol alın sonra gözlerinizi kapatın... Sesli sesli hayal kurun, gülün, düşünün...
İçinizde saklı ne varsa dışarı çıkarın. Olmak istediğiniz kişinin başka anlarda yaptığı herşeyi unutun. Olduğunuz kişiyi dışarı çıkarın... Siz olun!
(şiddetli not: alkol alın dediysem abartmayın ama sonra boku çıkar. ayıldığınızda halının ya da koltuğun üstünde midenizden geri dönmüş patates ya da makarna parçaları görebilirsiniz.)
(daha da şiddetli not: ha ben gördüm mü o parçaları? gördüm ama benden çıkmamıştı:)

Öylesine Sözler...

Sizden olmadığım için o kadar mutluyum ki... Sizin gibi düşünmediğim için...
Hala zihinleriniz kapalı yaşamaya devam edin, size gülecek bir deli mutlaka var olacaktır :)

10 Ağustos 2008 Pazar

Öylesine Sözler...

Oyunu siz oynadınız ama kaybeden ben oldum...

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Öylesine Sözler...

İnsanlara karşı çok fazla yardım etmeyeceksin sonra götleri kalkıyor.

1 Ağustos 2008 Cuma

NEREDEN NEREYE...

Kaldığım yerden devam ediyorum karanlığıma…
Uzun bir aydınlık koşuşturmanın ardından,
Geri dönüyorum ait olduğum topraklara…
Ayaklarımla basmadığım… havasını almadığım…

Kapatıyorum gözlerimi soğuk rüzgara karşı…
Acı acı gülümsüyorum kendi kendime…
Boşluğa bırakılışımın şerefine,
Boşaltıyorum ciğerlerimdeki oksijeni büyük bir istekle…

Düşüncelerim, hislerim, isteklerim, beklediğim yaşam…
Hepsi karanlıklar nehrimde sonsuzluğa gidiyor şimdi.
Asla ulaşamayacağım o meçhul sonsuzluğa…
Ve ben bakamıyordum ardından… Bakamıyorum…

Yok sayıyorum tüm güzel şeylerimi…
Beni, seni, onu, herkesi… Her kesimi…
Alçakça oyun oynuyorum sanki kendimle
Kazanmanın da kaybetmenin de aynı olduğu bir biçimde…

Sonra sen çıkıyorsun karşıma tüm görkeminle…
Kirli bedenler dünyasından gelen temiz bir ruh…
Sarıyorsun ruhumun dört bir yanını zaman içinde…
Bir uyuşturucu gibi bağımlık yaratacak şekilde…

Ruhuma giriyorsun…
Zihnime giriyorsun…
Düşüncelerime giriyorsun…
Sen çıkana dek oradan çıkmıyorsun…

Mum ışığıyken en başlarda,
Şimdi koca bir güneşe dönüşüyorsun
En güzel, en tatlı gülümsemelerin ardında…
En acı duyguları paylaşıyorsun benimle…

Gözlerin en derin kelimeleri bile alt üst edecek kadar anlamlı… Karanlığımın içindeki en küçük aydınlıktan daha çekici.
Kaybolan huzurumu yeniden getiren bir meleksin belki…
Ya da tanrının yansımasını gösteriyorsun bana gizli saklı…

Karanlığı aydınlık,
Kötüyü iyi,
Soğuğu sıcak,
Uzağı yakın ediyorsun… Bilmem farkında mısın…

Sen beni var ediyorsun…
Yok ediyorsun…
Tekrar ve tekrar bir şekilde…
Ve ben bunu en baştan kabulleniyorum…
Sana karşı yenik ama kendime galip olduğumu…
En baştan ve en saf duygularımla kabul ediyorum…

DERIN BIR KAYBEDIS

Soğuk günlerin sessiz adamıydım,
Ve sürekli bir sis perdesi altındaydım.
Görmüyordum!
Göremiyordum yaşamın derinliklerini...
İşte bundan dolayı eksiktim...
Hükmen yeniktim...
Ve her yanım mükemmel bir şekilde yenilgi kokuyordu,
En tıkalı ruhları dahi açabilecek kadar...
Soğuktum...
En sıcak ruhları donduracak kadar soğuktum...
Ama ben donmuyordum.
Yaşamın adil bir işkencesiydi bu...
Tir tir titretmek,
Asla oyundan düşürmemek.
Atacak bir havlum dahi yoktu!
''Pes!'' diye haykırışlarım duyulmuyordu!
Boşluk beni içine çekiyor,
Yaşam beni boşluğa itiyordu.
Adil olan işkencenin, adil bir kuralıydı bu.
Ve bunları yaşarken ruhum tir tir titriyordu...
Bedeniminse ne halde olduğunu düşünemiyordum...
Zihnim bulanıktı!
Hislerim can çekişiyordu!
Ruhum git gide yok oluyordu!
Ve toplamda ben, renksiz bir tabloya dönüşüyordum...
Ressamının bile terk ettiği bir tablo...
Kabus dolu bir yaşamdı benimkisi.
Yaşam, kabusun ta kendisiydi.
Uyumak yoktu!
Uyanmak yoktu!
Karanlık, soğuk ve acı vardı sadece!
İstemediğin kadar!
İstemediğin şekillerde!
Ve zorla!

Neden bu halde olduğumu anlayabildin mi?
Sessizliğimin, soğukluğumun, bulanıklığımın nedenini...
Bitmeyen yenilgilerimin nedenini...
Sahi dost,
Beni gerçekten anlayabildin mi?

YOL (YAŞAM)

Tek şeritli bir yaşam benimkisi...
Olabildiğince boş, sessiz ve karanlık.
Ara sıra gördüğüm yaşam-stopçular dışında,
Ne arkama baktığımda geçtiğim yaşamlar,
Ne de önümde geçebileceğim yaşamlar var...
Tanrının uzun aralıklarla diktiği tabelalar çalınmış,
Yaşam lambaları asla yanmıyordu...
Ve zor bir yaşamdı benimkisi.
Aşınmış bir ruh ve tükenmek üzere olan bir güçle,
Daha nereye kadar devam edilebilirdi ki?
Nasıl devam edilebilirdi?
Ama ben devam ediyordum!
Hala devam ediyorum!
Kaderin bozuk yollarına rağmen...
Hiç bir şekilde pes etmeden!
Derin yaşam radyomu açıyorum bazen...
Ruhumun kalan son saf ve temiz yerlerinden...
Huzur verici sessizliğimi dinliyorum...
Dağılan hakimiyetimi toparlayabilmek için...
Avutuyorum bir şekilde kendimi...
Yaşamın görkemsiz sonuna yaklaşırken.
Her dakika!
Her saat!
Her gün!
Ve tanımlayamadığım tüm zaman dilimleri!
Hepsi tek bir noktayı gösteriyor,
İyice yaşamın sonuna geldiğimi...
İşte, varlığım kadar keskin bir gerçeğe rağmen,
Sona iyice yaklaşmama rağmen,
Devam ediyorum yaşantıma...
Olabildiğince boş, sessiz ve karanlık...